• 3,602 TL

  • 3,784 TL

  • 143,58 TL

  • 88.531

Öncekiler Sonrakiler

BİR OYUNCAK DA SEN YAP

05 Haziran 2014 PerÅŸembe 14:00

Hazarfen’in uğruna Galata’dan atladığı, Edison’a amansız sancılar çektiren, Arşimet’in sevinçten çırılçıplak sokakta koşmasına sebep olan, Graham Bell’in sonsuzluğa ilerleyen ‘Alo’ su…

Adem’den beri, soluksuz ilerleyen, bilimin sadrazamı, kiminin taptığı, kiminin sövdüğü, kiminin övdüğü…
Bilmece sormuyorum. Teknolojiyi kabataslak, etiketvari  tarif etmeye çalıştım.

Onun sayesinde gelecek nesillere keÅŸif mirası  bırakmak için Mars´a koloni göndermeye hazırlanır hale geldik.

Dünyayı küçülte küçülte cebimize indirdik. Artık Çin´den Amerika´ya, Rusya´dan, İran´a, Afrika´dan Kutuplara,heryerden, her değişimden, her savaştan, her anlaşmadan, bütün doğal afetlerden haberdarız.
Nitekim volkan patladığında Tanrı kızdı, güneş açtığında Tanrı güldü demiyoruz. Günler öncesinden iklimsel olayları kuvvetli tahminlerle saptayıp, muhtemel sorunlara karşı önlemimizi alabiliyoruz, yahut tatil planlarımızı, günlük programlarımızı, hesapta olmayan sorunlardan arıtmayı başardık. Başımızın üstündeki ve ayağımızın altındaki bütün katmanları çözdük.

Bu gelişmeler sayesinde yaşadığımız çağa, uzay çağı ya da iletişim çağı der olduk.
Her iki isimde çağımızın şanına yakışır isimler.

Gerçekten bilim ve teknoloji Allah´ın bizlere vermiÅŸ olduÄŸu enfes  nimetler. Kesinlikle teknoloji karşıtı deÄŸilim ve ölmeden ışınlanmanın ve zamanda yolculuÄŸunda keyfine varmak istiyorum.

Fakat bu olumlu düşüncelerime bir virgül koyup, bir de resme ters açıdan bakmak istiyorum.
Teknolojinin  belkide en ucuz ve en kolay ayağı iletiÅŸim. Çünkü herkes bir uzay mekiÄŸi alıp kainatı keÅŸfetmeye gidemez. Ya da herkes bir laboratuvar kurup, insanı, hayvanı, bitkiyi inceleyemez. Atomu parçalayıp, moleküllerininde parçalanabileceÄŸini söyleyecek fizik zekasının herkeste olma olasılığıda yok. Ama hazırlanıp, kullanma klavuzuyla beraber elimize verilen bir oyuncakla oynamayı dört yaşındaki çocuÄŸun zekasıda yetmiÅŸdört yaşındaki ihtiyarın zekasıda kavrayabilir.

Telefon teknolojisinin iletişime getirdiği en özel kolaylık kişinin ailesinin, eşinin ve dostunun sıhhatinden daha fazla, daha kolay ve sık aralıklarla bilgi edinmesini, herhangi bir sıkıntısı olması halinde en kısa zamanda ona yardım elini uzatabilmesini sağlamasıdır bana göre.

Fakat iÅŸ adamları ve büyük ÅŸirketler her zaman olduÄŸu gibi, insan psikolojisini derinlemesine analiz edip kaygı, özlem ve merak duygularımızı ticari malzeme yapmakla yetinmeyip, özel olan herÅŸeyi merak etmemizi, insanların yaÅŸantılarını  Ã¶ÄŸrenme isteÄŸimizi, baÅŸkalarının  hayatlarına müdahil olma arzularımızı ve özelimizi çevremizle paylaÅŸma  isteÄŸimizi, bakın benimde özelim var, bakın bende bir ÅŸeyler yapıyorum, yahu benide görün, ot gelip saman gitmiyorum demek için verdiÄŸimiz üstün mücadelelerimizi çok titiz çalışmalarla inceleyip insanların bu zayıflıklarını nasıl paraya dökebilirizin peÅŸine düşüp mükemmel icatları hayatımıza soktular hemde bize hiç sormadan ve biz de hiç itiraz etmedik bu yoÄŸun iletiÅŸim bombardımanının göbeÄŸinde olmaktan.

Tabi bunu telefonla başarmadılar, bilgisayarlaşan telefonla başardılar. Aslında artık telefon diye birşeyde kalmadı, cep bilgisayarlarına telefon diyoruz, ağız alışkanlığı olduğu için.

MSN ile hayatımıza giren bu iletiÅŸim uygulamaları, facebookla depar attıktan sonra twitter, instagram, tumblr, line, whatsapp derken bunun sonu nereye gidecek bilmiyorum. Acaba Graham Bell haberleÅŸme devrimini yaptığında durumun buralara geleceÄŸini tahmin edebiliyor muydu? Ya da onun ideali bugünkü haberleÅŸme ağımıydı yoksa ihtiyacımız olan kadarının kafi olduÄŸunu mu düşünüyordu. İhtiyacımız olduÄŸu kadarı dedim çünkü yediÄŸimiz yemeÄŸin, aldığımız  giysinin, yattığımız saatin, bulunduÄŸumuz her yerin bildirimini yapmak zorunda mıyız? Bu bir ihtiyaç mıdır ? Mesela evden çıkarken annesine nereye gittiÄŸini söylemeyen evlatlar dışarda tuvalete gitseler dahi chek in yapıp paylaşır oldular. Ya da "I am at belediye tuvaleti" diye bir paylaşım görsem aaa ÅŸuna da bak gibi bir tepki vermek abes hale geldi. Bunların normal olduÄŸunu kendimize kabulettirme zorunluluÄŸumuz doÄŸdu. Artık devir böyle götürüyor diye de bir bahane uydurmuÅŸuz ki bütün kusurlarımızın üstüne pembe bir çarÅŸaf çekiyor bu söz.

Şimdi okuyanlar diyecek ki senin yok mu ? E var tabi ki. Fakat inanın yediğimi içtiği fotoğraflayıp profilime koymuyorum. Çünkü biliyorum ki o yemeği hiç yememiş veya hiç yiyemeyecek olan kardeşlerim var hem ülkemde hem dünyamda ve yine biliyorum ki herkesin herkesten haberdar olduğu bu devirde sosyal medya hesapları bedava ve yemeği, ekmeği olmayanlar dahi mutlu olmak için bir hesap edinebilir. Hal böyleyken bir tane yoksul, benim soframa imrense, insanların içine sokarcasına çektiğim yeni ayakkabılarımda gözü kalsa bunun hesabını vicdanıma veremem.

Nitekim bu uygulamalar, bir düşünceyi yaymak, bir problemi çözmek, toplumumuzun ve dünyanın nabzını tutmak için kullanıldığında fevkalade faydalı uygulamalar. Ama buralarda geçireceğimiz vakte kota koyamıyorsak, mümkünse hesabımızı dondurup biraz kendimizi dinleyelim.

Ne olmak istiyoruz ama neredeyiz ve hedefimize ulaÅŸamamızın sebepleri nelerdir? Bunlara biraz kafa yoralım. Sonunda göreceksiniz ki, yeterli zamanı amacımıza harcamamışız. Fakat bu zaman nereye gitti ?  Hiç farkında olmasakta beÅŸ dakika bakıp çıkacağım diyerek oturduÄŸumuz bilgisayarımızın başında geçti. Düşünsenize gün yirmidört saat bütün uygulamalara bir saat ayırsak minimum beÅŸ saatimizden oluruz. iÅŸ yorgunluÄŸu ve bilgisayar ekranının ışıklarının verdiÄŸi rahatsızlık sonucu on saatimiz uykuya gider. EÄŸer buna karşı koyarsak bedenimiz isyan eder ve hastalıklar baÅŸ göstermeye baÅŸlar. Geri kalan dokuz saatimizde fiziksel ihtiyaçlar, ulaşım ve iÅŸ gününde geçiyor dersek, günü tamamlarız. Fakat yastığa başımızı koyduÄŸumuzda bugün neler yaptım sorusuna verebileceÄŸimiz dolu dolu bir cevabımız olmadığı gibi bugünde gene çok hızlı geçti, hiç birÅŸey anlamadım deriz.

Evet bir de bu sorunumuz var günler hızla geçiyor diyoruz hep. Sanki iki yüzyıl önce dünya daha yavaş dönüyordu. Dünya yaratıldığından beri hep aynı kalmayı başardı da sanırım bizler zamanımızın içini boşalttık. Zamanı etkili kullanma tekniklerinden habersiziz. Bu eksikliklerimizin üstüne yoğun sanal alem bombardımanı ve bilgisayarkafa haline gelişimiz eklendiğinde bir gün bizlere yetmiyor. Düşünün sıcak yatağınızdan çıkıp güneşin doğuşunu en son ne zaman seyrettiniz. Ya da horozların o saatte neden uyandığını düşündünüz mü hiç ?

GüneÅŸ doÄŸmadan kalkan insanların daha dinlenmiÅŸ uyandıklarına, daha verimli çalıştıklarına ve kendilerine daha  Ã§ok zaman ayırdıklarına hepimiz zaman zaman ÅŸahit  olmuÅŸuzdur. Lakin bunu çok azımızın baÅŸarabilmesinin sebebi nedir ? Bana sorarsanız biyolojik saatimizi bozmuÅŸ olmamız ya da bozmak zorunda bırakılışımızdır.

Ama artık bu sanal baskılara, teknoloji bombardımanına bir dur demenin zamanı gelmiştir. Sizlere demiyorum ki teknolojinin nimetlerinden faydalanmayın. Aksine etinden, sütünden, yağından, peynirinden son lokmasına kadar faydalanın. Fakat bir zaman sonra geri dönüp şöyle üstün körü olsun bir baktığınızda bu nimetler sizi doyuruyor mu yoksa daha fazla mı açlığa sürüklüyor. Olmadık yerden sizlere ihtiyaç mı oluşturuyor,yoksa bir ihtiyacınıza gerçekten cevap veriyor mu ? Bu soruları iyi analiz edin ve kısıtlı zamanınızın kıymetini bilin. Mesela ben ömrünün üçte birini tamamlamış bir insan olarak ardımda ismimi yaşatacak bir eser bırakamayacağım kaygısıyla bugünü mü dünümden üstün yaşayamadığımda bunun hüznüyle uyuyarak kendimi cezalandırırım. İşe yarıyor mu? Evet. Çünkü sizi kim veya kimin mahkemesi yargılarsa yargılasın sizi anlamadıklarını söyleyebilir ve muhakkak kendinizi, size göre haklı çıkarabilirsiniz. Fakat asla vicdan mahkemenizdeki yargılamadan kaçamazsınız ve haksızsanız, anlamlı bir yol bulup, hatanızı düzeltme mücadelesi verirsiniz.

Demem o ki bırakın patronlar az kazansın, bırakın onların bunu tut teknolojileri yere düşsün parçalansın. Biraz kendinizi tanımaya ve yeteneklerinizi keşfetmeye vakit ayırın. Bir Da Vinci, bir Mozart, bir İbni Sina, bir Einstein olma şansını kendinize vermediğiniz sürece çıtanızı asla yükseltemeyeceksiniz.

Eğer mutlu olmak, huzurlu olmak ve yalnızlıktan kurtulmak istiyorsan, sadece oyuncakla oynama bir oyuncakta sen yap.

Bir dost

muhammed akyüz
05 Haziran 2014 PerÅŸembe 20:32

Kardeşim galiba ilk yazın,tebrik eder devamının gelmesini temenni ederim.Senden ricam bundan sonraki herhangi bir yazında MÜSLÜMAN TÜRK milletinin geçmiş ve şu zamanlardaki inançlarını,kültürünü,örf ve adetlerini,yaşantılarını karşılaştırmalı bir şekilde kaleme alman.

2 BeÄŸendim
0 BeÄŸenmedim
 
Yanıtla
TÜM YORUMLARI GÖRÜNTÜLE

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÖŞE YAZARLARI