• 3,602 TL

  • 3,784 TL

  • 143,58 TL

  • 88.531

Öncekiler Sonrakiler

BEN GAZETECİ DEĞİLİM

28 Eylül 2011 Çarşamba 13:37


 
Pazar akÅŸamı tatil dönüÅŸçüsüydüm, söylemesi ayıp yeni aldığım devre mülk’de tatili kapatmaya gitmiÅŸtim. DönüÅŸ  yolu, bu senenin son denizi-kumu olduÄŸunu bildiÄŸimden uzadıkça uzuyor, dinlenme araları 10 dakikadan bir saate çıkıyordu izafiyet teorisi desteklensin diye…
 
Edremit terminaline geldiÄŸimizde ise Einstein olsa ‘teori tavan yaptı’ derdi herhalde…
 
İkinci sıradaki koltuÄŸumda, çatlak bir otobüs camı arkasından boÅŸ ve sıkılmış gözlerle bakınıyordum etrafa. Tam önümüzdeki kareyi görene kadar sürdü bu boÅŸluk. Sizin de aÅŸağıda fotoÄŸrafını gördüÄŸünüz hayat ve yurdum karesini… 
 
Tezgahta, bahçe salatalıkları… Arkasında gençten bir kadın… Kucakta henüz kırkı çıkmadığı belli bir bebe, yanında bir yaşını doldurmamış kardeÅŸ!... Ve oraya buraya koÅŸuÅŸturan bir baba…
Ön koltuktaki yolcu teyze kızıyla konuÅŸuyor: “Cık, cık cık, ÅŸuna bak yaa… Daha çok küçük çocuklar, elden ele veriyorlar bebeÄŸi, yazık ama… Sefalet bu!”…
 
Teyze bu kareden sefalet görüyordu… Bir daha baktım ben de… Sefalet dışında her ÅŸeyi görmüÅŸtüm oysa… Mesela çaresizlik görüyordum: İki bebeye raÄŸmen annenin de çalışması gerekliliÄŸini… Bebeleri bırakacak hiçbir yerin olmadığını, bir dost bir arkadaÅŸtan bile yoksunluÄŸu… Ama aynı zamanda sevgiyi ve omuz omuzalığı… Her durumda eÅŸine destek vermeyi, kucağında iki çocuÄŸuyla kocasının yanında olmayı, karısının bu fedakarlığına minnetkar bakışları… Ve ön koltuktaki teyzenin tezgaha “mama alırsın” diyerek bıraktığı on lirayı ne yapacağını bilemeden de olsa cebine atmadan (karısının cebindekileri çalanları da görmüÅŸlüÄŸümüz, bebelerinin süt parasını içki masalarında kadınların cilvelerine bırakanları da yaÅŸamışlığımızdan olsa gerek) ÅŸaÅŸkınlık dolu bakışlarım arasında karısının yelek cebine sıkıştıran sadakat dolu bir emekçiyi…
 
Elim gayri ihtiyari çantamda her daim taşıdığım fotoÄŸraf makinesine gitti. AÅŸağıda gördüÄŸünüz kare görüntülendi ve yanımdan bir ses:
“Gazeteci misin abla?”
Henüz kafamı çevirip cevaplamama fırsat kalmadan akın etti düÅŸünce hızıyla hayatımın sahneleri beynime…
Gazeteci miydim?
Lisedeki tek hedefimdi basın-yayın fakültesi. İş sorunu olduÄŸu için alan deÄŸiÅŸtirmiÅŸtim. İlahiyatçı olmuÅŸtum ama basın-yayın dünyası hiç terk etmemiÅŸti bendeki sevdasını. Para kazanmak dışında her ÅŸeyiyle bu dünyanın içinde bulduÄŸumda kendimi, sabahın saat dördünde matbaada gazete katlıyordum.
 
Samsun matbuat dünyası yedi sene boyunca lise hayallerimi gerçekleÅŸtirdiÄŸim bir konukseverlik göstermiÅŸti. Ekip gazetesiyle baÅŸlayan bu süreç bu alana az buçuk bulaÅŸmış hemen herkesle ahbablığa, dostluÄŸa, hatta kardeÅŸliÄŸe kadar gitmiÅŸti. Para verilemediÄŸi için muhabirler gazetelerden sapır sapır dökülürken iÅŸler ben ve birkaç kiÅŸiye kaldığı dönemlerde, gazetenin internet baÄŸlantı parasını bile devlet memuru maaşımdan öderdim. Spor haberine kadar her tür haberi yapar olmuÅŸtum bir yıl geçmeden. Titrimiz köÅŸe yazarıydı da yaptığımız iÅŸ her ÅŸeydi. Görselden kültür sanata, spordan reklama kadar… Kendi gazetemi, (sıfatına gazeteci diyen birinin üstüne olmak kaydıyla), kurana kadar çoktan öÄŸrenmiÅŸtim hem gazeteciliÄŸi hem de her türlü -P-erakande –İ-htiyaç –Ç-arelerini…
 
İşimin başından doÄŸum sebebiyle ayrılmak zorunda kaldığımda, ÅŸirketi bir uçkur düÅŸkünü, ÅŸeref yoksunu ile onun etrafında uçuÅŸan diÅŸi akbabalara bıraktığımın farkında bile deÄŸildim, hatta bunu rüyamda görsem tersine yorardım… Evime, arabama, ÅŸirketime hatta maaşımın tamamına gelen hacizlerden ve tüm bu batağı bir bebeyle babamın üstüne yıkıp soluÄŸunu metresinde alan(yine de Allah affetsin, vicdanı cehennemi olsun) bir “onur abidesi-ilke düÅŸkünü!”nden kurtulup çıkabilmiÅŸtim.

“Tüm tecrübelerim ve hayallerim bende kalmak kaydıyla bu defteri ve bu ÅŸehri kapatıyorum” diyerek baÅŸka bir iÅŸe ve ÅŸehre geçiÅŸ yapmıştım. 
 
3 sene sonra Haydarcığım “Abla, spot 4 harfle yazılır, bu tecrübelerin ve sen bize lazımsın” diyene kadar…
 
Peki ya ben Gazeteci miydim?
Bu iÅŸin fakültesini okumuÅŸ yani diplomalı-okullu olan, ÅŸu camiada parmakla sayıldığına göre, “alaylı” olmayı hesaba katmadan varsayıyorum; 
Bu kadar çilesini çekmeme,
Her alanını bilmeme,
Her kazığını yememe,
Her cins insanını görmeme,
Åžu an okullarda yayın-iletiÅŸim dersi vermeye yetkili görülmeme,
Her ilkesini bilip uygulamaya ve uygulatmaya çalışmama,
RAÄžMEN…
Hala ortalıkta gazeteciyim diye dolanan “dolandırıcılar” varken;
Gazeteci sanılan ve prim verilenler, “toptan haber” tüccarıyken;
Bir sayfa kitap okumadan kendini okur göstererek sövgü düzme ile köÅŸe yazarlığı yapanlar bu mesleÄŸin direÄŸini(ucunu nereye sokacaklarına kendilerinin karar verdiÄŸi) taşıyorken;
İki kelimeyi bir araya getiremeyen yerelcilerin yaptıkları gazeteler yüzünden okul çağı çocuÄŸuna gazete okumak yasaklanmışken;
Cümlemiz alaylı olmasına raÄŸmen, ortaokul terk alaylı adi suç sabıkalı “gasteci”nin, ticaretten alaylı bir diÄŸer gazeteciye “kazeteci” diyerek koltuk kavgasını iyice bayağılaÅŸtırması haber deÄŸeri taşımışken;
Hayata tutunamamışlığını, öfke ve kinlerini, hayatta baÅŸarmış ya da öyle görünen herkes üzerine, ellerindeki kalemleri kullanarak kusan gazeteciler hala Samsun’da iftar yemeklerine çağırılıyor ve mafyacılık oyunları ciddiye alınıyorken; 

“Gazetecinin parası pul karısı dul olur” beyliÄŸi sırf gerçek olsun diye tüm emanet ÅŸirket ve paralara ihanet edip batıran, tüm karılarını er ya da geç boÅŸayanlar hala “gazeteciliÄŸin ilkelerinden” bahsedip ÅŸerefli takılabiliyorken;

Cemiyette bir kadeh rakı ısmarlar belki diye dün kavga ettiÄŸinin o an eteÄŸini öpen, “meslek size ona buna vurmak-geçirmek, anlayış gösterin” deyip sırıtabilen ve hala “ÅŸu kadar yıldır gazeteciyim” diyebilen ve bir kısım diÄŸer “medya” tarafından alkışlanan “kazeteciler” varken;
Samsun’daki suç oranı ile ilgili ahkam kesip emniyete akıl veren bazı(!) köÅŸe yazarlarının kiÅŸisel dosyasında iÅŸlemediÄŸi adi-siyasi suç kalmamışken;
Diye geçti gözümün önünden…
Ve dudaklarımdan dökülüverdi; 
“BEN GAZETECİ DEĞİLİM” cümlesi… 
“Niye resmini çektin o zaman onların abla?”
“Ben aslında onları deÄŸil, senin “GAZETECİ MİSİN?” sorunun fotoÄŸrafını çektim güzel kardeÅŸim… BoÅŸver anı deyip geçelim”…
Çünkü güzel kardeÅŸim;
“Bir fotoÄŸraf karesine ve bir tek soru cümlesine bu kadar ÅŸeyi sığdırabilsem de hala insanlığa sığdıramadığım ÅŸerefsizliklerin varlığı yüzünden 
BEN GAZETECİ DEĞİLİM!...”
Sana da hayırlı yolculuklar…
 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÖŞE YAZARLARI