• 3,602 TL

  • 3,784 TL

  • 143,58 TL

  • 88.531

Öncekiler Sonrakiler

HAYAT'A DAİR

31 Ekim 2011 Pazartesi 19:13

 “Hayat”... Sihirli bir sözcüktür “hayat”. Her ademoÄŸlu için anlamı aynı deÄŸil belki, ama hepimiz için hayat ve ölüm en çıplak gerçeklikler. İnsanoÄŸlunun muhtemelen en çok sorguladığı, sorgulamaktan yorulmadığı, nice feylesofun, amacı ve anlamı üzerine kafa patlattığı temel problematiktir “hayat”.

 
Hayat, felsefenin derin dehlizlerinde aranan sırlı bir hazine olsa da, aslında o her canlının sahip olduÄŸu bir gerçek hazine. Gel gelelim, onun nasıl kullanıldığı, nasıl harcandığı ve nelere dönüÅŸtürüldüÄŸü sorusu, herkes için aynı standartta verilebilen bir yanıt deÄŸil.
 
Hayat bir yolculuk, bir seyr-ü seferdir aynı zamanda varlık okyanusunda. Varlığın ta kendisi ve ölümün efendisi... Nasıl yaÅŸarsak öyle ölürüz. Hayatımız belirler hayat sonrasını. Hayat yolculuÄŸu belli istasyonlarda molalarla, bazen iniÅŸler, bazense çıkışlarla, çalkantılı akışlarla sürer gider tayin edilen vakte kadar. Kiminin yolculuÄŸu bir kelebek ömrü kadar kısa, kimininse bir çınar gibi asırlık. Amma, kelebek ömrüne asırları sığdıranların yanında, yaÅŸça yüzü devirip daha hayatın anlamını zihninde çeviremeyenler de var elbette.
 
Nice sürprizlerle doludur hayat. Hangi köÅŸeden hangi sürprizin çıkacağı kestirilemez. Aramak gerek, durmadan usanmadan aramak… Arayanlar bazen altın ararken bakır bulurlar, gün gelir bakır ararken altın. Yeter ki ara...Ama aradığının bilincinde ol. Ne diyor Claudw Bernard; “Aradığını bilmeyen, bulduÄŸunu anlayamaz”.
 
Bir arayıştır hayat… MutluluÄŸu arayış… Hayatın belki en genel amacı; mutlu olabilmek. Hayatın her anında mutluluÄŸu aranması gereken deÄŸil, yaÅŸanması gereken bir fırsat olarak görmek, belki daha doÄŸru. Bir baÅŸka doÄŸru ise, mutluluÄŸun her an hayatımıza girmesi için yeterli derece açık kapı bırakmak.
 
Mutluluk, esasında bizim seçimimiz. Her sabah küçük ölümümüzden kalkıp taze bir hayata baÅŸlarken, o günün nasıl geçeceÄŸi büyük ölçüde bizim tercihimize baÄŸlı. Hayata bakışımız ve ona yüklediÄŸimiz anlam, hayatın bize getirdiklerini doÄŸrudan etkiler. Zaten hayat bir ayna deÄŸil midir? Asık suratlı yüzlere suratını asan, mutlu yüzlere gülümseyerek bakan bir ayna.
 
Hayat asla bir yarış deÄŸildir. O yarış olmaktan öte aslında bir varıştır. İnsanın kendi iç derinliklerinde yaptığı gizemli yolculuÄŸun vardığı anlamdır hayat. Aslında hayatın nasıl yaÅŸandığı, ömür taşının nasıl aşındığı, ruhun can kafesinde nasıl taşındığı, bir hayat memat meselesidir. Anlamını bilene, kendini bilene, bilmediÄŸini bilene, bildiÄŸini yapabilene ne kadar anlamlı ve deÄŸerli ise, bunlardan bihaber olana da o denli anlamsız ve deÄŸersizdir hayat. Tabii ki deÄŸersiz olan, hayatın kendi deÄŸil, ona deÄŸer yüklemeyenin7yükleyemeyenin kendidir.
 
“Nietzsche’nin güzel bir sözü var; “Bütün bezgin ve yorgun insanlar güneÅŸi lanetlerler: Onlar için aÄŸaçların deÄŸeri gölgeleriyle ölçülür’. Kimileri yorgun doÄŸar, kimileri ise erken yol alır, çabuk yorulur. Sonuna kadar yanmaktan korktukları için, kendi ateÅŸini erken söndürenler de vardır. Hepsi de hayatın geri kalan kısmını bir aÄŸacın gölgesine sığınarak geçirmeyi seçerler. YaÅŸamak korkutur onları çünkü, tabii ölmek de. Bu yüzden ne birine, ne diÄŸerine yakın dururlar, ikisinin tam ortasında durmak, en güvenlisidir. İçinde hayata rastlanmadığından, ölümün de uÄŸramayacağını zannettikleri o dar alan, onların çeliÅŸkisiz topraklarıdır. En ÅŸaşırtıcı olan, ne sevgi ne de nefret, hiçbir konuda ÅŸiddetle davranmamalarıdır. Bütün fırtınalardan uzakta, hiçbir beklentilerinin kalmadığına kendilerini inandırarak, bütün hazları, heyecanları ve günahları, kendilerine yasaklayarak yaÅŸarlar. Onların ne büyük acıları, ne de büyük umutları olur”.
 
E. G. Hubbard’ın söylemek istediÄŸi de belki buydu; “Hayatta yapılacak en büyük hata, hata yapmaktan korkarak yaÅŸamaktır. Her ÅŸeye homurdanmaya alışmış bir kimse, fırsat kapıyı çalınca gürültüden yakınmaz mı?
 
İnsanlar neden ölür bilir misiniz? Tembellikten, inançsızlıktan ve hayatı, yaÅŸanmaya deÄŸer kılmayı becerememekten... Bernard Shaw bunu söylerken, tüm söylediklerimizi de özetler gibi. Hiç kimse kafasından sorumlu deÄŸildir, ama kafasının yaptığından sorumludur. Ektiklerimiz, biçtiklerimize dönüÅŸecek hayat tarlasında. Bir Çin atasözünde de ifade edildiÄŸi gibi, “GeleceÄŸin bütün çiçekleri, bugünün tohumlarındadır”.
 
Bugün, zaman diliminde gerçekte sahip olabildiÄŸimiz tek vakittir. Bunu nakde çevirmek, yani maddi ve manevi yönlerden kazanca dönüÅŸtürmek kendi ellerimizdedir. Dün geçmiÅŸtir, yarına ise malik deÄŸiliz. Sahip olabildiÄŸimiz aslında sadece bugündür. Hayatımızın her gününü böyle deÄŸerli bilmek, hayata gereken deÄŸeri vermemizi saÄŸlayacaktır.
 
Bizleri acıya boÄŸan Van depreminde hayatın gerçek anlamını ve deÄŸerini yeniden ve derinden anladığımızı düÅŸünüyorum. Hayat, kutsaldır. Hyata bu anlamı veren asıl cevher de insandır. Kainatın en deÄŸerli varlığı da insandır. İnsanın en vazgeçilmez varlığı ise hayatıdır, yaÅŸama hakkıdır.
 
İnsanı yaÅŸatmak, en yüce gayelerden biridir. “İnsanı yaÅŸat ki devlet yaÅŸasın” sözüyle çaÄŸlar ötesinden bize seslenen Åžeyh Edebali, ne güzel söylemiÅŸ. Her ÅŸeyin merkezine insanı koyacağız. Her uÄŸraşımız insan odaklı olacak. Devlet olsun, kurum olsun, ÅŸirket yada birey olsun, herkes ve her kesim “Önce İnsan” demelidir. İmar planı yaparken de, binalara ruhsat verirken de, yapılar inÅŸa ederken de, hepsini kontrol ederken de...hep insan öncelikli ve yaÅŸamın kutsiyetine inanarak hareket etmeliyiz.
 
Sadece buradaki mahkemeleri deÄŸil, ötelerdeki Büyük Mahkemeyi de hesaba katarak yapmalıyız her ÅŸeyi. Hele ki “kul hakkı” var. Öde ödeyebilirsen! Toprağın üstü varsa unutmayalım altı da var. Masum insanları göz göre göre toprağın altına gönderenler, toprak altına gönderildiklerinde ne yapacaklar? Yatmaya yerleri var mı acaba? Hadi diyelim buradaki hakimden kurtuldular, ya oradaki Hakim’den nasıl kurtulacaklar? Biraz insaf ya hu!...
 
Daha söylenecek çok söz var hayata ve hayatlara kastedenlere dair... Hepsini bir çırpıda saymamak gerek. Yeri geldiÄŸince söylenecekler sözler de bırakmak gerek. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÖŞE YAZARLARI