• 3,602 TL

  • 3,784 TL

  • 143,58 TL

  • 88.531

Öncekiler Sonrakiler

KENTLERİN SAHİBİ KİM?

06 Ocak 2012 Cuma 16:51

 

Kent... Birçok anlamı yükleyebileceÄŸimiz sihirli bir sözcük. İnsanla özdeÅŸleÅŸen, hayatla kesiÅŸen ve çaÄŸlar boyu yeryüzünde büyüyüp geliÅŸen temel bir sosyal fenomen. Medeniyetle eÅŸ deÄŸer bir olgu. Kültürün beÅŸiÄŸi, bilimin eÅŸiÄŸi. DeÄŸerlerin harman olduÄŸu yer.

Kentler, insanlıkla geliÅŸen, ona güç veren, ondan güç alan sosyal, kültürel, fiziki, teknolojik ve ekonomik boyutları olan yaÅŸam alanlarıdır. Kentler, yaÅŸamın rafine bir kıvama geldiÄŸi, uzmanlaÅŸma ve standartlaÅŸmanın el ele verdiÄŸi, iÅŸ bölümü ve örgütlenmenin nice güzellikleri önümüze serdiÄŸi, yaklaşık sekiz bin yıllık tarihi olan siyaset ve yönetim odağı, düÅŸünce, bilim, estetik ve insana dair ne varsa hamur olup mayalandığı bilim, sanat ve kültür ocağı.

Binlerce yıllık serüveninde kent, doÄŸuda ve batıda farklı ÅŸekillendi. DoÄŸunun kadim kentleri, Batının uygar kentleri derken, günümüze dünya nüfusunun tam yarısını barındıran irili ufaklı on binlerce hatta yüz binlerce örneÄŸiyle taşındılar. YetmiÅŸ milyonu aÅŸan megapoller, otuz milyondan fazla nüfusu barındıran metropoller ve bir milyonun üzerinde yüzlerce kent, ÅŸunu ilan ediyor bizlere: “Yeni yüzyıl kentlerin yüzyılıdır”. İnsanlık artık kentleriyle vardır. Rekabetin ana unsuru onlardır. Paranın kazanıldığı ve harcandığı kutsal kapital tapınaklardır adeta kentler. 

Yirmi birinci yüzyıl kentleri bilhassa geliÅŸmekte olan ülkelerde ölçüsüz ve hesapsız büyürken, barındırdığı insanlara neler sunabildiÄŸi, onlardan ne alıp, onlara ne verdiÄŸi sorulmaya deÄŸer bir konu. Asıl soru ÅŸu: Kentlerin sahibi kim?

Binalar, yollar, köprüler bir kenti meydana getirirler. Ama ona ruh veren, onu nesillere devreden ve kimlik kazandıran hemÅŸehrilerdir. Kentte yaÅŸayanlardır. Kenti yaÅŸamakla, kentte yaÅŸamak nasıl aynı deÄŸilse, kentte olmakla, kentli olmak ta aynı deÄŸildir.  Bu ironik ayrım kentleÅŸme ve kentlileÅŸme olgularının kalın çizgileriyle belirlenir. KentleÅŸme, kentlerin nüfus, sayı ve alan olarak büyümesi iken, kentlileÅŸme, kente dahil olan bireylerin ketli yaÅŸam tarzını benimsemeleri, kentte yaÅŸamayı özümsemeleri ve kentlerine sahip çıkmalarıdır.

Kentlerin sahibi ne politikacılar, ne bürokratlar, ne müteahhitler, ne de emlakçılardır. Kentlerin gerçek sahibi orada yaÅŸayanlardır. O kentin hemÅŸehrileridir. Orada doÄŸup büyüyen, orada ekmeÄŸini kazanan, son istirahatgahı orada olanlardır. Kentler, bir toplumun aynasıdırlar. Onlara bakarak o toplum hakkında geçerli sonuçlara ulaşırsınız. Kentimize yaptıklarımız, kendimize yaptıklarımızdır. HemÅŸehrilerin o yüzden yaÅŸadıkları kentin ortak paydasında buluÅŸmaları, kentleriyle kaynaÅŸmaları ve kentlerine ve orada olup bitenlere karşı duyarlı olmaları gerekir.

Kentte yaÅŸayanların “kentli hakları” olduÄŸu gibi, “kente karşı sorumlulukları” da bulunmaktadır. Kentlerine sahip çıkmaları, onu gelecek nesillere daha yaÅŸanabilir bir esenlik ve güzellikte bırakmaları beklenir. Kent estetiÄŸine özen göstermek, kentlerde güvenli yaÅŸamı temin etmek, kentin tarihi dokusunu koruyup yaÅŸatmak, kentin doÄŸasını kollamak, kaynaklarını kirletmemek ve israf etmemek, sürdürülebilir bir kentsel büyümeyi mümkün kılmak bugünkü neslin üzerine bir borçtur.

Kentler bize miras deÄŸil, bilakis bir emanettir.
Bizlere emanete hıyanet etmek yakışmaz. O emaneti daha da deÄŸerli kılarak evlatlarımıza devretmek yaraşır. Ketlerimizi tüketirken, sadece kendimizi ve bugünümüzü deÄŸil, nesillerimizi ve yarınlarımızı da düÅŸünmek zorundayız.

Kalabalıklardan oluÅŸan güruhlar olmak yerine, hak ve hukukunu bilen, kentini seven, yaÅŸadığı yerle ilgilenen, gerektiÄŸinde taşın altına elini ve yüreÄŸini koyan, hemÅŸehri hukukunun gereÄŸini yerine getiren, bireysel yaÅŸam kafesi içine hapsolmayan, sosyalleÅŸmiÅŸ ve nezaket kültürünü özümsemiÅŸ fertler olarak, kentlerimizi ve dolayısıyla kendimizi aydınlık yarınlara taşımalıyız.

Böyle bir olumlu atmosferin oluÅŸturulmasında kentlilerin kentlilik bilinci ve duyarlılığını kazanmaları önem arz ediyor. Kentlilerin kentlerine sahip çıkmaları ve kentin yönetimine katılmaları için çıkış yolu, “kentlilik bilinci”dir. Kentlerimizin ve hepimizin geleceÄŸi için bu tür “sosyal ve siyasal inisiyatifler” elzem görülmektedir. Daha saÄŸlıklı kentlerde yaÅŸamamız, kentsel geliÅŸmenin insan odaklı olması ve kentsel fiziki ve doÄŸal dokunun korunması için sivil inisiyatifin, hemÅŸehri dayanışmasının, yurttaÅŸlık gücünün ve eÄŸitim olanaklarının harekete geçirilmesinin zamanı geldi de geçiyor bile!

Burada esas rol, yerel yönetimlere düÅŸmektedir.
Yerel yönetimler, kentlerin siyasal ve yönetimsel üst yapısını temsil ederler. Yerel yönetimlerin kentlerin idaresinde etkin olmaları ve yüksek performans göstermeleri, hemÅŸehrilerin karar oluÅŸturma ve uygulama süreçlerine daha çok ve daha etkili biçimde katılımları ile mümkündür.

Yerel yönetimlerin böyle bir performans gösterebilmelerinin ön koÅŸulu ise katılımcılığın daha etkin ve yaygın kılınmasıdır. Günümüzde, demokratikleÅŸmenin ve yerel kalkınmanın anahtarı olarak görülen “katılım”,  sadece yasal düzenlemelerle hayata geçirilebilecek bir olgu deÄŸildir. Son yerel yönetim reform yasalarında, ülkemizin Avrupa BirliÄŸi’ne uyum çalışmalarının da etkisiyle daha katılımcı bir yerel yönetim yapı ve iÅŸleyiÅŸi getirilmeye çalışılsa da,  bunun realize edilmesi, her ÅŸeyden önce zihinsel bir dönüÅŸümü gerektirmektedir. Çünkü katılım, bir kültür nesnesi ve onun sosyo-politik bir öznesidir.

Yerel yönetimlerde katılımın özendirilmesi ve yerel hizmetlere dair karar ve uygulamalarda belirleyici olması için bir takım koÅŸulların yerine getirilmesine baÄŸlıdır. Ama ondan da önce katılım kültürünü etkileyen faktörleri iyi bilmek ve bunları yeterince analiz edebilmek gerekir. Yerel yönetimlerde katılım kültürünü etkileyen faktörler iç ve dış faktörler olarak kategorize edilebilir.

İç faktörler;   Katılıma İliÅŸkin Yasal Düzenlemeler, İdarenin ve Çalışanların Katılımı, Kurumsal Yapı ve İşleyiÅŸ, Stratejik Yönetim Tarzı, Yönetim Anlayışı ve Kurumsal Liderlik Özellikleri, Kurumun GeçmiÅŸ Deneyimleri, Organizasyonel Olanaklardır.

Dış Faktörler ise, DemokratikleÅŸme, Ekonomik GeliÅŸme, KentleÅŸme, KnentlileÅŸme ve kentlilik bilinci, Okuryazarlık,   Siyasi Bilinç, Politik Kültür, Medya ve İletiÅŸim, Siyasal İktidarların Yaklaşımları, Uluslar arası Etkiler ve Bağıntılardır. 

Bu faktörler bir ülkede veya bölgedeki yerel yönetimlerde katılım kültürünü ÅŸekillendiren ve onun karakterini belirleyen temel unsurlardır. Bütün bunları da dikkate alarak katılım kültürünü geliÅŸtirmek için, tabii ki öncelikle iÅŸe eÄŸitim ve bilinçlendirmeden baÅŸlamak gerekir. Genel toplumsal bilincin katılımı özendiren yönde geliÅŸmesinde hükümetlerden siyasi partilere, Milli EÄŸitimden üniversitelere, sivil toplum kuruluÅŸlarından kamu kuruluÅŸlarına kadar birçok kuruma görev ve sorumluluk düÅŸmektedir.

Son söz: Kentler, orada yaÅŸayanların geleceÄŸidir ve bu gelecek yine kentlinin kendi ellerinde ÅŸekillenecektir.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÖŞE YAZARLARI